İRFAN İKLİMİNDEN SESLER VE SÖZLER PROGRAMI -TRT RADYO 1 31.01.2020

Yeni Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin kurulmasıyla birlikte bütün bakanlıklarda yeniden bir yapılanma, yeniden bir çalışma süreci başlamış bulunmakta. Buradaki temel amaç milletimizin takdiriyle gelen iktidarların verimli bir şekilde ihtiyaç duyulan icraatları yerine getirebilmesi, mevcut dönemi, süreleri en güzel şekilde kullanabilmesi. Bakanlığımız da bu çerçevede 16 tane Bakanlıktan bir tanesi olarak eskiden Başbakanlık bünyesinde olan önemli kamu görevleri yapan ve bir bakıma yumuşak güç dediğimiz uluslararası etkinliği olan önemli kurumların Bakanlığımıza bağlanmış olmasıyla birlikte yeni bir süreç başlamış oldu. Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak ifade edilmiş olsa da aslında eskiden en az iki başbakan yardımcısının kendisine bağlı olduğu kurumlar bakanlığımıza bağlı olmuş oldu. Bu çerçevede Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı gibi, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Yunus Emre Enstitüsü ve Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türk Tarih Kurumu, Atatürk Yüksek Kurumu, Dil Kurumu gibi RTÜK gibi Başbakanlık bünyesinde olan kurumlar Bakanlığımıza bağlanmış oldu. Neredeyse hacmi iki misli kadar artmış oldu.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKAN YARDIMCISI SAYIN SERDAR ÇAM’IN İRFAN İKLİMİNDEN SESLER VE SÖZLER PROGRAMI

TRT RADYO 1

SANİYE ÖZTÜRK- Merhaba değerli dinleyenler, TRT Radyo 1’den, İstanbul’dan sesleniyoruz sizlere. Programı hazırlayan ve sunan ben Saniye Öztürk.

Bugün çok kıymetli bir misafirimiz var Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Doktor Serdar Çam Beyefendi bugün konuğumuz, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKAN YARDIMCISI SERDAR ÇAM- Hoş bulduk, çok teşekkür ederiz davetinizden dolayı.

SANİYE ÖZTÜRK- Efendim, kısaca özgeçmişinizi, hayat hikayenizi paylaşacağım dinleyicilerimizle müsaadenizle, akabinde sohbetimiz başlasın.

SANİYE ÖZTÜRK- Serdar Çam, 30 Mart 1966’da Ankara’da doğdu. İlköğrenimini Libya ve Fransa’da, ortaöğrenimi ise Lefkoşa Türk Maarif Kolejinde tamamlayan Çam, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünden mezun oldu. Almanya ve Belçika’da yüksek lisans çalışmalarının ardından Boston Üniversitesinde işletme dalında yüksek lisans yaptı. Marmara Üniversitesinden uluslararası pazarlama dalında doktorasını aldı. İngilizce ve Fransızcanın yanı sıra temel düzeyde Almanca ve Arapça bilen Çam, 92’de Dış Ticaret Müsteşarlığı, Orta Anadolu İhracatçı Birliklerinde uzman yardımcısı olarak çalışma hayatına başladı. 1994-95 yılları arasında Kırıkkale Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak çalıştıktan sonra 1995-99 yılları arasında MÜSİAD Genel Sekreter Yardımcılığı görevini yürüttü. Bu tarihten 2002’ye kadar İsviçre ve İstanbul’da özel şirketlerde dış ticaret alanında yöneticilik yaptı. Serdar Çam o dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye Büyük Millet Meclisindeki makamında Özel Kalem Müdürü olarak görev yaptı ve ardından 2009-2011 yılları arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Özel Kalem Müdürlüğü görevini yürüttü. 5 Haziran 2011 tarihinde kısa adı TİKA olan Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığına atandı. 2019’da Kuzey Makedonya Cumhurbaşkanı Corge İvanov tarafından TİKA’nın faaliyetleri dolayısıyla Makedonya liyakat nişanı verilen Serdar Çam, 2016 yılında Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas tarafından Altın Mükemmellik Nişanına, 2017 yılında ise Macaristan Başbakanı Victor Urban tarafından Liyakat Nişanına ve yine aynı yıl Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev tarafından Türk Cumhuriyetlerinin Bağımsızlıklarının 25’nci yılı anısına Kazakistan Cumhuriyetinin Bağımsızlığının 25’nci Yılı Jübile Madalyasına layık görüldü. Bunların yanı sıra 2015 yılında Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın elinden Türk Patent Enstitüsü Uluslararası Kamu Markası ödülünü aldı. 19 Nisan 2019 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Bakan Yardımcılığına atanmıştır, kısaca bu şekilde özetleyelim efendim.

Evet, Serdar Bey kamuoyu sizin adını TİKA’yla duydu, öğrendi. Efendim, tabi TİKA ülkemizin en önemli markası, bir değeri. Afrika’dan Amerika’ya, Orta Asya Cumhuriyetlerinden Balkan ülkelerine kadar bir faaliyet alanı var. Bugün artık bütün coğrafyada neredeyse 5 kıtada 60 ofisiyle binlerce proje ve faaliyet gerçekleştirmekte. Bunu sizden biraz ayrıntılı olarak dinleyeceğiz, ama öncesinde şunu sormak istiyorum: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle Bakanlıkta, bürokraside meydana gelen yenilikler hakkında kısaca bilgi verir misiniz efendim?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKAN YARDIMCISI SERDAR ÇAM- Teşekkür ederim tekrar.

Yeni Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin kurulmasıyla birlikte bütün bakanlıklarda yeniden bir yapılanma, yeniden bir çalışma süreci başlamış bulunmakta. Buradaki temel amaç milletimizin takdiriyle gelen iktidarların verimli bir şekilde ihtiyaç duyulan icraatları yerine getirebilmesi, mevcut dönemi, süreleri en güzel şekilde kullanabilmesi. Bakanlığımız da bu çerçevede 16 tane Bakanlıktan bir tanesi olarak eskiden Başbakanlık bünyesinde olan önemli kamu görevleri yapan ve bir bakıma yumuşak güç dediğimiz uluslararası etkinliği olan önemli kurumların Bakanlığımıza bağlanmış olmasıyla birlikte yeni bir süreç başlamış oldu. Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak ifade edilmiş olsa da aslında eskiden en az iki başbakan yardımcısının kendisine bağlı olduğu kurumlar bakanlığımıza bağlı olmuş oldu. Bu çerçevede Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı gibi, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Yunus Emre Enstitüsü ve Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türk Tarih Kurumu, Atatürk Yüksek Kurumu, Dil Kurumu gibi RTÜK gibi Başbakanlık bünyesinde olan kurumlar Bakanlığımıza bağlanmış oldu. Neredeyse hacmi iki misli kadar artmış oldu. Buradaki amaç aslında güçlü yetkin bir bakanın himayesinde bizzat Cumhurbaşkanlığımızın kabinesindeki görev yapan bakanlarımızın ehliyet ve liyakat esasına göre belirlenmiş yöneticiler, genel müdürler, başkanlıklar ile bütün teşkilatların verimli bir şekilde yönetilmesinin hedeflendiği bir sürece başlanmış oldu. Tabi o dünyada hızlı bir şekilde rekabet süreçleri gelişiyor. Ülkemizin de bu manada bütün altyapılarını geliştirmeye ve bir şekilde insan kaynağını verimli şekilde kullanmaya dönük çalışmalar yapması gerekiyor. Her değişim ve dönüşüm süreçleri tabi kolay olmaz, sancılı olur. Alışıla gelmiş birçok metot ve düzenin bir şekilde bozulup yerine yenisinin yapılması gerekir. Hamdolsun 1,5 yılı aşkın olan bir süreci tamamlamış olduk. Bunun özellikle ilk kritik olan kısmı 6 aylık kısmında. Birçok noktada yeniliklerin yapıldığı Başbakanlıkla Cumhurbaşkanlığı arasındaki görev… ve teslim süreçleri tamamlanma süreçleri hamdolsun benim de şahsi olarak tahminimden çok daha hızlı ve verimli bir şekilde gelişiyor. Burada tabi Sayın Cumhurbaşkanımızın siyasi vizyonu ve liderliği ve bütün sistemi etkileyebilecek güç ve imkân oluşturması, bizzat Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımızın teknokratlıktan gelen birikimleri, dijital bütün devlet sisteminin elektronik ortamında da disiplin edilmesine dönük katkılarıyla birlikte güzel bir çalışma süreci yürüyor. Bizim Bakanlığımız da bu çerçevede Stratejik Başkanlığının yürütmüş olduğu çalışmalarla ilgili Genel Müdürlükler arasındaki köprüleri kurarak her alanda eylem planlarını verimli ve sistemli bir şekilde geliştirmeye çalışıyor. Bunların sonuçları hızlı bir şekilde ortaya konmaz, ama inşallah en yakın 5 yılda, 10 yılda, 20 yılda bu dönemde yapılan verimli çalışmaların değişim dönüşüm süreçlerinin sonuçlarını, faydalarını inşallah göreceğimize inanıyorum ben.

SANİYE ÖZTÜRK- İnşallah. Gerçekten büyük değişimler.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKAN YARDIMCISI SERDAR ÇAM- Evet.

SANİYE ÖZTÜRK- Ülkemizin uluslararası kamu diplomasisine önemli katkı veren kurumların Bakanlığın uhdesinde bir araya geldiğini ifade ettiniz. Ve TİKA ülkemizi yurt dışında temsil eden seçkin kurumların başında geliyor Türkiye İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı ve yaptığı çalışmalarla mazlum coğrafyalara umut ışığı olmakta, yakından takip ediyoruz. Özellikle yurt dışına çıkanlar çok daha iyi görebiliyorlar. Dışarıdan bakmak farklıdır zaten Türkiye’ye. TİKA tam olarak niçin var, ne iş yapar, nasıl bir misyon üstleniyor? Şöyle biraz tanımlayarak başlasak ve faaliyet alanlarından tabi çok geniş, ama öne çıkartarak bazılarını dinleyicilerimizle paylaşsak efendim.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKAN YARDIMCISI SERDAR ÇAM- TİKA’nın aslında kuruluş ihtiyacı 1992 yılında gerçekleşiyor. O zaman Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte açığa çıkan ve yeniden bağımsızlıklarını kazanmış olan devletler olan özellikle kardeş coğrafyanın ülkelerinin, Türk Cumhuriyetlerinin bir şekilde Türkiye’nin tecrübelerinden, imkanlarından istifade etme ihtiyacı ortaya çıkıyor. Bu noktada Devlet Planlama Teşkilatının bünyesinde yürüyen bazı kalkınma faaliyetleri var, ancak kurumsal bir yapıda diğer ülkelerdeki gibi olduğu şekilde bir kalkınma ajansı şeklinde de çalışabilme kapasitesini geliştirmek için 92 yılında devletimiz TİKA’yı kuruyor. Kuruluşuyla birlikte 7 ülkede, Türk Cumhuriyetlerinde işte Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan, Azerbaycan gibi ülkelerde ofislerimiz açılıyor ve başta Türk Cumhuriyetleri olmak üzere bütün ihtiyaç duyulan coğrafyaya hizmet etmek üzere kanun hükmünde kararnameyle kuruluyor. O zamanki imkanlara bakıldığında Türkiye’nin imkanları ne ki kardeşlere ne kadarını paylaşsın da dememiz gereken bir süreci aslında yaşıyor; zorlukların, ekonomik krizlerin, siyasi iniş çıkışların yaşandığı bir dönemi de beraberinde yaşıyor Türkiye. Ama karınca kararınca elindeki imkanları paylaşıyor. Bakıldığında da zaten 92’den 2002’ye kadarki süreçte toplamda TİKA 2000 civarında proje gerçekleştirebilmiş. 2002’den bugüne kadar bakıldığında da neredeyse 30 bine yaklaşın proje yapılmış, yani 10 yılda yapabildiğini şu anda hamdolsun TİKA 1 yılda gerçekleştiriyor. Bu tabi imkanlarla alakalı bir şey, cebinizde birtakım imkanlarınız, gücünüz olacak, ama bazen imkanlar olsa da paylaşmayı bilmeyen, siyasi vizyonu ve bir şekilde katılımcı bir şekilde büyümeyi, genişlemeyi düşünmeyen bir vizyonsuzluk aslında bu imkanları da kullanmayı da sağlamıyor. Sayın Cumhurbaşkanımızla birlikte tabi TİKA aslında TİKA oldu, ondan önceki dönemde çok mütevazı imkanlarla katkı veriyordu. İşte birtakım tecrübe paylaşımları, ufak tefek de ekonomik olarak katkı veriyordu. Türk tipi kalkınma modeli diye bir de son yıllarda özellikle son 10 yılda dünya literatürüne girmiş bir model önerisini de dünyaya sunmuş oldu Türkiye.

SANİYE ÖZTÜRK- Nedir efendim Türk tipi kalkınma modeli?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKAN YARDIMCISI SERDAR ÇAM- Türkiye’nin şöyle bir farkı var: Diğer ülkelerin de kalkınma ajansları var, özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Marshall yardımları dediğimiz yardımlarla Avrupa ülkelerinin savaşın yıkımlarını gidermesi, yeniden kalkınması, gelişmesi için birçok noktada hamleler başlatıldı. Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere ve diğer Batı ülkeleri de bu manada çalışmalar başlattı, ajanslarını kurdu. Ancak bakıldığında bu yardımdan ziyade pek çok ülke tabiri caizse kaşıkla verip, kepçeyle geri alma metodunu kurmuş oldu. Aslında o noktadaki işte Afrika bağlamı da olmak üzere Asya ülkelerini de bir şekilde borçlandıran, belli noktalarda özel kaynaklarını, sermayelerini, yeraltı zenginlikleri, üstü zenginliklerine ulaşmaya ve kontrol altına almaya çalışabilen bir yapı da ortaya çıktı.

OECD ülkelerine bakıldığında bunların içinde zenginler kulübü diye ifade edilen DAC Komitesi isminde bir komite bulunmaktadır. Genel olarak bütün bu yardımlar aslında zenginlerin zenginliğini arttırmak, mazlumların, fakirlerin de fakirliklerini devam ettirirken kullanamadıkları kaynakları bir şekilde zenginlerin kaynağına aktarabilmek üzere kurmasına yol açan bir sistemdir.

Türkiye 2002’den beri pek çok şey yaptı, ama kritik olan 19 Ağustos 2011 tarihidir bana göre Türkiye’nin dünyaya çıkışını ve mesajını vermesi. O da üç uçak dolusu aileleriyle, STK’larla, sanatçı gruplarıyla Somali’ye yapılan yolculuktur, Sayın Cumhurbaşkanımızın çıkışıdır. Ve açlığın, sefaletin kol gezdiği, bizzat bir bebeğin Hanımefendinin kucağında fenalaşıp, daha sonra yolda vefatıyla birlikte başlayan o acıların yaşandığı bir Somali. Sayın Cumhurbaşkanımızın himayesinde yolların, hastanelerin, tarım ve hayvancılık projelerinin yapıldığı bir Somali ortaya çıktı. Balıkçılık ve tarım sistemlerinin geliştirilmesinin ve bir şekilde tekrar güvenin tesis edilmesinin, hatta güvenliğin de sağlanmasının önü açılmış oldu. 5-6 sene sonra Afrika’nın incisi olan doğal zenginlikleriyle kendi kendini yaşayabilecek bir Somali’ye dönüşmesini dünya kendi gözleriyle gördü.

Hatta o dönemde hatırlıyorum, bazı ülkelerden büyükelçiler geldiler. “Siz birkaç yüz milyon dolarla burayı adam edeceğinize mi inanıyorsunuz? Bu böyle bu kadar basit mi? Bu kadar ucuz mu bu işler?” diye hafiften de istihzayla soru sorduklarını hatırlıyorum. Biz birkaç milyar doları son birkaç senede harcadık, ama hiçbir şey olmuyor deyince ben dedim, o birkaç milyar doların kırıntısını biz sahalarda göremedik, nereye gitti o paralar? Yani siz üst düzey bürokratlara muazzam maaşlar, muazzam imkanlar verip 100 birimi harcayıp, bunun 99’unu kendi bürokratlarının harcamalarına sayıp 1’ni de oradaki insanlara verdiğinizde bu yardım olmuyor. Halbuki Türkiye, o zaman Ramazan ayıydı, bir aylık dönemde Sayın Cumhurbaşkanımızın ziyaretiyle Türkiye’de kampanya başlattı ve bir ayda yaklaşık 300 milyon dolarlık devletimiz kaynak topladı ve bunu yapan, yardımları yapanlar da zengin insanlar değildi. Akşam iftarımı yemeyeceğim, mazlumlara göndereceğim diyen halkımızın 5 liralık SMS’leriyle birikmiş 300 milyon dolarlık bir kaynak oluştu. Ve bunu milletimiz daha ne duruyorsunuz, bir an önce bunları harcayın şeklinde sıkıştırarak yaptı, AFAD, Kızılay, TİKA, STK’larımız… Biz o kaynağı 5 yıl boyunca harcaya harcaya bitiremedik devlet ve STK’lar olarak. O kadar muazzam şeyler yaptık ki, o kadar da bereketli bir paraydı ki, 200 yataklı Afrika’nın en önemli, en modern hastanesi yapıldı. 38 kilometrelik iç yollar yapıldı, ışıklandırma, aydınlatılma yapıldı ve buradan sonra bütün dünyada bir şaşkınlık oldu. Yani demek ki çok basit yatırımlarla, samimiyetle ortaya pek çok şey çıkabilir.

Dolayısıyla Türk tipi yardım modeli nedir dediğimizde aslında temel nokta, bizim İngilizcede özellikle altını çizerek söylediğimiz samimiyet olarak ifade edilen “sincerity” dediğimiz samimiyete dayanıyor. Samimi olduğunuz zaman, orada aslında bambaşka bir enerji açığı çıkıyor. Bir şekilde başa kakmama, karşılık beklememe; çünkü siz bir şey yapıp da karşılık bekliyorsanız o yardım değil aslında, o sömürünün bir parçası oluyor. Bunun haricinde insana dokunmuyor projeler, yani devletlerin bir şekilde hantal yapılarına değil de bizzat sokaktaki mazlum kadına, bebeğine, sağlık ihtiyacı duyan yaşlı adama hitap edebilecek projeler geliştirmek önemli.

Tablolardaki rakamlar samimi değil, sade ve basit çalışmalarla kalkınma yardımları konseptine uygun bir çalışmayı Türkiye yıllardır yürütüyor. Bu çerçeveden bakıldığında artık en uç noktadan, yani şunu söyleyebiliriz: Şili’den, Meksika sahillerinden başlayıp Filipinler’e kadar uzanan, daha da ötesine, Vanatu Adasına, Pasifik Adalarına kadar gidebilen noktada 60 ülkede ofisi olan, ama 150’nin üzerinde ülkeye de bayrağını dikmiş, az ya da çok bir şekilde Türk halkının mesajını iletmiş,  çaba içine girmiş bir Türkiye var. Koca dünyanın en büyük ekonomilerinden olan Çin’i örnek verelim. Orada mahsur kalmış Türk vatandaşlarının getirilmesi esnasında biz bir miktar da acil destek malzemeleri; özel kıyafetler, maskeler ve korona virüsüyle mücadelede lazım olan araç ve gereçlerden malzemeleri de Türkiye Devleti adına Çin’e gönderdik. Gerçekten orada hala, Çin sosyal medyası üzerinden Türkiye’nin katkısı ve hediyesi diye teşekkür ediyorlar. Tabii bu aynı zamanda siyasi ilişkilerin yumuşatılmasına, arada yaşanan birtakım ihtilafların, gerginliklerin, anlaşmazlıkların veya ön yargıların da kırılmasına da katkı sağlayan bir çalışma. Yani zaman zaman bu tip yardımlar niye çok fazla yapılıyor şeklinde eleştiri yapanlara bunun karşılığı da olduğunu anlatmak gerekir. Yani siz karşılıksız yapsanız bile bir bereketi oluyor, duası oluyor; bu inananlar için tabii. İnanmayanlar için de, aslında tamamen rasyonel bir matematiği var; iyi ilişkiler kurduğunuz ülkelerle dış ticaret ilişkileriniz gelişiyor, ihracatınız artmaya başlıyor, döviz girdiniz artıyor. O ülkelerin avantajlı yatırımlarına öncelikli olarak sizin iş adamlarınızı davet ediyor gelin burada inşaat yapın, madenlerimize yatırım yapın şeklinde ve bu çerçevede turizm gelişiyor, kültürel etkileşim oluyor, düşmanlıklar yok oluyor. Terörle mücadeleyi azaltmış oluyorsunuz.

Dolayısıyla TİKA bugün varsa ve bugün bu güce ulaşmışsa bizzat Sayın Cumhurbaşkanı’mızın ülke-ülke, proje-proje takip edip sorguladığı, yön verdiği bir süreci yürüttüğü için başarılı olmuştur.

SANİYE ÖZTÜRK- Evet, çok özel olarak ilgilendiğini biliyoruz Cumhurbaşkanımızın TİKA’nın çalışmalarıyla. Tabii binlerce projeden, faaliyetten, çalışmadan bahsediyoruz efendim.

TİKA’yı anlattığınız, ifade ettiğiniz şöyle bir cümlemiz var: TİKA, ihtiyaç sahibi olanlara elini uzatmak kültürünün bir parçası diyorsunuz. Özetlemiş aslında, hakikaten az ya da çok nerede kimin neye nasıl ihtiyacı varsa TİKA orada ve tabi TİKA’nın insani yardıma bakışını da bu şekilde ifade etmiş oldunuz. Bu da oldukça önemli diğerlerinden, benzerlerinden farklılığını da ortaya koymuş oldunuz. Daha iyi anlaşılması açısından birkaç tane örnek vermek ister misiniz?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKAN YARDIMCISI SERDAR ÇAM- Aslında ifade ettiğiniz gibi çok geniş çeperden önümüze gelen projeleri seçip o ülkenin öncelikli ihtiyaçlarına göre planlamaya çalışıyor uzman arkadaşlarımız. Sahadaki arkadaşlarımız çok iyi eğitim almış uzmanlar, saha tecrübeleri olan arkadaşlarımızın çalışmaları neticesinde başarı elde edilmiş oluyor.

Ama artık özetlediğimiz bir şey var, yani bir anne karnında başlayan bir yaşam döngüsü içinde bir bebeğin annesinin karnından, doğumundan ölümüne kadar geçen süreç içinde yaşadığı her alanda ihtiyaç duyduğu noktaya temas edebilen bir Türkiye var. Dolayısıyla TİKA ne iş yapar dendiğinde; doğumhane de inşa eder, doktorların, hekimlerin, ebelerin yetişmesine, eğitilmesine de katkı verir. Ama aynı zamanda gasilhane de yapar, kabristan da inşa eder. Ve bir şekilde bütün tarihi dokular içinde tarihi geçmişimizi yaşatabilecek, ortak tarihin korunmasına dönük de çalışmalar yapar. Bir taraftan kalkınma iş birliği çerçevesinde o ülkelerde yaşatılması gereken tarihi eserlerin muhafaza edilmesi ve yaşatılması noktasında da çalışmalar yapar. O noktada da tarihi çalışmalara katkı vermiştir ve her yıl ortalama 30-40 tane şantiyemiz değişik ülkelerde çalışmalarını bitirir diğerine başlar.

Geçen sene Sayın Cumhurbaşkanımızın açılışını yaptığı Gülbaba Türbesi var Macaristan’da. Şu anda açılışa hazır bekleyen Abdülkadir Geylani Hazretlerinin türbesi Bağdat’ta bekliyor, tamamlandı onun restorasyonu. İmam-ı Azam Efendimizin Türbesi ve Cami Külliyesinin restorasyon çalışmalarına inşallah yakında başlanacak. Buna benzer bütün tarihi bölgelerde, bütün coğrafyamızda imkanlarımız ölçüsünde, bütçelerimiz ölçüsünde, planlar doğrultusunda o çalışmaları tamamlıyoruz.

SANİYE ÖZTÜRK- Tabii Balkanlar önemli bizim için. Orada Balkanlar’a gidenler, seyahat edenler zaten TİKA’yı mutlaka görüyorlar restorasyonlarla, tarihi eserlerle ve bir taraftan gurur duyarken, ne kadar çok da dua ediyorlar bu alanda çalışmalar yaptığınız için. 

KÜLTÜR VE TURİZM BAKAN YARDIMCISI SERDAR ÇAM- O motivasyon, o dualar çok önemli. İşin kalitesini, güzelliğini artıran, heyecanını artıran, arkadaşlarımızla ve hepimizle azmimizi geliştiren bir çalışma. Tabii ki Balkanlar’dan biz kendimizi ari veya uzak da göremeyiz. Bakıldığında pek çok Balkan devletinin nüfusundan daha fazlasını ülkemiz barındırıyor. Bugün Arnavut nüfusuna baktığımız zaman, Arnavutluk’tan daha fazla Arnavut kökenli kardeşlerimiz ülkemizde yaşıyor. Aynı şekilde Boşnaklar öyle, aynı şekilde diğer bütün bölgelerde de benzer örnekler var. Dolayısıyla ortak tarihimizi korumamız, yaşatmamız, oradaki varlıklarımızın yok olmaması önemli.

SANİYE ÖZTÜRK- Burada yapılan eseler sadece Osmanlı tarihi, Türk tarihi, İslam tarihinin eseri olarak değil aynı zamanda dünya mirası olarak görülmesi gereken, 400-500 yıllık eserlerden, restorasyonlarından söz ediliyor.

Afrika’da Türkiye’ye büyük bir muhabbet var, büyük bir ilgi-alakayla karşılaşıyoruz orada. Afrika’da 25’e yakın TİKA ofisi bulunduğunu okudum ben, bu ofisler aracılığıyla gerçekleştirilen projeler var. Kısaca değinmek ister misiniz?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKAN YARDIMCISI SERDAR ÇAM- Afrika bağlamında bakılacak olursa aslında, ülkemiz Afrika açılım sürecini başlattı 2005 yılında, daha sonra Afrika ortaklığıyla ilgili çalışmaları başlattı. Afrika Birliği’nde şu anda gözlemci üye olarak görev yapıyor. Dolayısıyla hemen hemen devletimizin her kuruşunun, Dışişleri Bakanlığı başta olmak üzere Afrika’ya dönük özel çalışmaları artarak devam etmektedir. Ağırlıklı olarak bakıldığında aslında Afrika dünyanın en zengin kıtası, yani yeryüzündeki bütün insanlık aç kalsa bile kendi kendine yetebilecek en büyük zenginliği olan, hayvan ırkıyla, doğal zenginlikleriyle, meyve ürünleriyle, balıklarıyla, 30 milyon kilometrekare sahilleriyle her türlü zenginliği aslında içinde barındırıyor. Temel nokta; tek bir Afrika’dan bölünmüş, parçalanmış, özellikle 19 ve 20. yüzyıldaki sömürge mantığıyla bölük pörçük birbiriyle ilişkilerin kesildiği, birbiriyle terör bağlantılı birtakım çatışmalara giren, bir noktada kaynaklarını kullanamayan, sürekli istikrarsızlık yaşayan bir Afrika süreci başladı.

Bundan sonraki süreçte biz iyi eğitimli insanların yetiştirilmesi noktasında çabaları artırarak Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığımızın vermiş olduğu burslarla geniş çeperden birçok Afrikalı öğrencinin Türkiye’ye gelmesini, Türkiye’yi tanımasını, Türk tecrübesini almasını sağlayarak aslında önemli bir insan kaynağı üretilmesine katkı vermeye devam ediyoruz. Bunun haricinde yetişmiş uzmanların Türkiye tecrübesinden, yani tarım projeleri konusunda tarım uzmanlarını buraya getirerek veya hocalarımızı Afrika’ya göndererek çalışmalar yürütüyoruz. Sağlık konusunda doktorların, hemşirelerin eğitimleri önemli. Çocuk ölümlerinin azaltılması konusunda ebeveynlerin eğitimi, yine balıkçılık konusunda, su ürünleri konusunda, doğa, hayvancılık, orman gibi pek çok alanda, maden, metalürji konularında ciddi manada insan kaynağı yetiştirilmesi gibi çalışmalara katkı veriyoruz.

Temel nokta sağlık, temel sağlık ihtiyaçlarının karşılanması. Bunda da yine en kırılgan halka, en zayıf halka olan anne ve çocuk sağlığı kapsamında çeşitli bölgelerde hastaneler, sağlık merkezleri inşa ediyoruz.

Afrika halkının bütün özelliklerini geliştirerek kendi ayaklarının üzerinde durması için, başkalarının onları sömürmeye, yönetmeye, yönlendirmeye izin verememeleri için uzmanlarımız yüzlerce proje yapıyor. Bu sadece Afrika değil Asya, Latin Amerika ülkelerinde de devam etmektedir.

SANİYE ÖZTÜRK- Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı olarak Bakanlık bünyesindeki uluslararası faaliyetlere ilişkin çalışmaları yürütmektesiniz.

Yurtdışı Türkler, biraz önce konuşmanızın arasında geçti. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, YTB kamuoyu nezdinde en az bilinen kurumlardan birisi. Neler yapmaktasınız?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKAN YARDIMCISI SERDAR ÇAM- Yurtdışı ve Akraba Topluluklar Başkanlığımızın 10. yılını kutluyoruz, geçtiğimiz günlerde Sayın Bakanımızın da katılımlarıyla bir tören de yaptık, çok hızlı bir şekilde gelişen, büyüyen önemli bir teşkilatımız. Ağırlıklı olarak aslında 3 tane ana aksı var.

Bir tanesi, yurt dışından gelen öğrencilere Türkiye’de imkanlar sağlayarak burs vermesi. Şu anda, şu anda ülkemizde 15 bin öğrenci okuyor ve bu yıl da yaklaşık 5 bine yakın öğrencinin ülkemize burslu olarak gelmesine katkı sağlamış önemli bir kuruluşumuz, YTB. Bu öğrenciler döndüğünde Türk dilini öğrenmiş bir şekilde, Türk kültürünü ve Türkiye muhabbetini duyarak kendi ülkelerine dönecekler. Belki bir kısmı bizim ihtiyaç duyduğumuz insan kaynağı olarak teknoloji alanında, bilim alanında çok özel insanlar olarak Arapça, Fransızca, Rusça ve pek çok dili bilen ama aynı zamanda da ülkemize müzahir olan bir kitlenin yetişmesine katkı vereceğiz.  Dolaylı olarak da dış ticaret alanında dünyadaki siyaset etkisinde ve ekonomi alanında katkı verecek kardeşlerimiz olacaklar.

İkinci alan, tabi bu da çok önemli bir alan, tamamen yurt dışında bizim bu topraklardan gidip o ülkelerin vatandaşı olmuş, ama aidiyeti hala devam eden diaspora olarak değerlendirilen, gurbetçi olarak nitelendirilen kardeşlerimizin ihtiyaçlarının karşılanması noktasında bizzat birinci elden takip eden bir kuruluşumuz olarak görev yapıyor. Şu an yurt dışında bu manada gurbetçi olarak bilinen 6,5 milyona yakın vatandaşımız var, bunların doğumdan ölüme kadarki bütün süreçte ihtiyaç duyduğu alanları tabi ki büyükelçiliklerimiz, konsolosluklarımız kanalıyla yapmakla birlikte, Türkiye’yle ilgili çalışmalarında ihtiyaç duydukları mevzuattan başlayarak her alanda iletişim kurulması ve ihtiyaçların karşılanması noktasında çalışmalar yapıyorlar. Bu yıl ilk defa sınır kapılarında bizzat onları karşılayan YTB’li uzman arkadaşlarımız vardı, hoş geldiniz dediler, onlarla ilgilendiler, soğuk su ikram ettiler, ikramları oldu.

Aynı şekilde Sırbistan’da Türkiye Cumhuriyeti’nin polisleriyle birlikte otoyol güzergahında arabaların bozulması, kaza veya buna benzer birtakım ihtiyaçlar olduğunda ilgilenmek üzere Boşnakça, Türkçe dilleri bilen arkadaşlarımız devreye sokularak Sırbistan otoyolunda durdular, karışladılar, ilgilendiler. Ve dolayısıyla YTVB böyle önemli bir alana da, diasporaya dönük bir çalışma yapıyor.

Üçüncü olarak YTB, akraba topluluklar dediğimiz tarihi geçmişimiz olan ve çok geniş coğrafyalarda yer almış, ortak tarihleri yaşamış ve bize müzahir olan bütün kitlelere ulaşabilmek, onlarla hemhal olmak, ortak faaliyetlerde bulunmak üzere çalışmalar yapmaktadır. Orada da TİKA benzeri çalışmaları bazen TİKA’yla, bazen kendileri geniş çeperiden bütün coğrafyaya ulaşmaya çalışan gayretleri olmakta.

SANİYE ÖZTÜRK- Yine Bakanlığın uhdesinde bulunan bir diğer kurum, özellikle Balkanlar ve Türk Cumhuriyetleri nezdinde toplumları birbirine kaynaştıran, kültür alış verişlerinde bulunduran Yunus Emre Enstitüsü. Kısaca Yunus Emre Enstitüsü hakkında neler söylersiniz?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKAN YARDIMCISI SERDAR ÇAM- Yunus Emre Enstitüsü de tabi pek çok ülkenin kendi kültürlerine aktarmak ve dillerini öğretmek üzere kurmuş olduğu ajanslar şeklinde, vakıflar şeklinde, bizim de kendi ülkemizin bu manada çalışmaları yürütmek üzere kurmuş olduğu bir kurum. Yaklaşık 11 yılını tamamladı. Türk kültürünü gastronomisiyle, mutfağıyla, giyimi, kuşamı ve yaşam tarzıyla bütün dünyaya anlatmak üzere, ama aynı zamanda da Türkçenin en güzel şekilde konuşulması ve cazibesinin bir şekilde anlaşılması üzerine çalışmalar yapan bir kurumumuz. Şu an 58 ülkede Türkoloji birimleriyle birlikte, çeşitli üniversitelerde yapılan çalışmalarla birlikte Türk dili eğitimi vermektedir. Binlerce genç Türkçeyi öğrenmek istiyor, özellikle son yıllarda Türk dizilerinin de etkisiyle Türkçe öğrenmeye dönük önemli bir çaba var.

Yine aynı şekilde bugün Avrupa’da beşinci nesli artık tamamlamakta olan, beşinci kuşağa ulaşmış olan gurbetçilerimizin çocuklarını da katacak olursak çok geniş kesimlerden on binlerce insanın Türk dilini öğrenmesi noktasında çaba sarf ediyor. Türk dili aslında Orta Asya’daki lehçelerle birlikte ele alındığında dünyada önemli yaygın dillerden bir tanesi, bunun zenginliğinin, kıymetinin anlaşılması ve anlatılması gerekiyor. İspanyolca, Fransızca, İngilizce, Arapça gibi kadim ve yaygın dillerin yanı sıra, Türkçenin de aynı yaygınlıkta ve zenginlikte bütün dünyada bilinir ve anlaşılır, kullanılır olması noktasında çalışmalar ve çabalar devam etmekte.

SANİYE ÖZTÜRK- Son olarak şunu sorayım, veda edeceğiz: Kültür ve Turizm Bakanlığının turizm, kültür ve sanat alanlarında 2023 yılı hedefleri nelerdir?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKAN YARDIMCISI SERDAR ÇAM- Kültürle alakalı pek çok çalışmalar Bakanlığımız uhdesinde ve diğer kurumlarca yapıldı, STK’larımız yaptı, şûralar yapıldı, eylem planları yapıldı. Ancak biz çok sistematik bir şekilde özellikle Bakanımızın özel sektörden gelmesi hasebiyle belli bir sistem kurma ve geliştirme noktasında turizmle alakalı bir çalışmayı tamamladık. Burada turizm boyutuyla bakıldığında 2023 hedeflerimizde 65 milyar dolarlık turizm geliri bulunmaktadır. Sadece turist sayısı değil, gelirin de artmasını hedefliyoruz. Bunlar tabi bacasız sanayi dediğimiz ekonomimizin gelişebilmesi için ve yeni gençliğin istihdam oluşturulabilmesine dönük çalışmaların bir parçası olarak görülmesi gerekmektedir. 65 milyar dolarlık bir turizm geliri bekliyoruz, 75 milyon da turist sayısına ulaşmayı hedefliyoruz. Hamdolsun bu sene rekorlar kırarak bu rakamlara doğru yolda ilerlediğimizi gösterecek şekilde tamamlamış olduk.

Aynı şekilde de kültür hedeflerimiz var, yani kültür saldırılarının yaşandığı, dünyada egemen kültürlerin hakim olmaya çalıştığı bir gençlik kitlesinin bir şekilde yutulup gittiği, tek düze müzik, fastfood tarzıyla bütün kitlelerin aslında kendi mikro kültürlerini kaybetmeye başladığı bir dünyadayız. Biz ortak kültürün oluşturulması, ortak değerlerin oluşturulması, aileden, geçmişten, tarihimizden gelen bütün o dokuların muhafaza edilmesine dönük sistemli bir şekilde birtakım hedefler koyduk. Bunun içinde, tiyatroya gidecek kişilerin sayısının arttırılması, satılacak biletlerin sayısının arttırılması, talebin arttırılması var. Aynı şekilde, güzel sanatlar, müzik, tiyatro, opera, baleye kadar her alanda Türkiye’nin aktif olarak başka kültürlerden ziyade kendi kültürüne dönük çalışmaların arttırılması da hedeflerimizin arasında. Aynı şekilde kütüphaneler, okuma salonları, satılan kitap sayısı, okuma kültürünün yaygınlaşması, üretimin arttırılması gibi çalışmalar için de yoğun bir gayret yürütmekteyiz.

Dolayısıyla aslında kültür de ekonominin bir parçası. Kültürle turizme eşdeğer bir şekilde bakamayız, birisi, belki maddi gıdayı temsil ediyor, öbürü manevi gıdayı temsil ediyor, ama birbiriyle iç içe. Yani siz turizm gelirini artırmak istiyorsanız kültüre de yatırım yapmanız gerekiyor. Sadece deniz, kum, güneş amacıyla Türkiye’ye gelen turist sayısı bize ekonomik katma değer de üretmiyor, aynı zamanda kendi kültürünüzü de tüketiyor. Ama sizin müzelerinizi ziyaret etmeye, ören yerlerinizi, arkeolojik kazılarınızı, kitaplarınızı, yemeklerinizi yemeye gelen turistin hem katma değeri çok yüksek oluyor, para bırakma kapasitesi çok yüksek oluyor hem de sizin bir kültürünüz, bir değer olarak başka ülkelere de taşınmak üzere sunulmuş oluyor.

Dolayısıyla bu manada pek çok alanda yeni atılımlar, yeni rekabetçi adımlar atmaya çalışıyoruz. 7 bölgemizde 200 tane reçete çıkartılacak birinci sınıf ürünlerimizle ilgili, gastronomi ürünlerimizle ilgili, mutfağımızla ilgili dünyaca meşhur şeflerin öğrenebileceği şekilde. Bunların turizm belgeli tesislerimizde, restoranlarda ve otellerde kullanılması şartı getirilecek, Dolayısıyla tüketemediğimiz gıdalarımızı üretmenizin bir anlamı yok, onları tüketebilmemiz gerekiyor. Dolayısıyla her alanda rakiplerimizle rekabet şartlarını geliştirme noktasında da çabalarımızı inşallah arttıracağız.