KIZILAY ve AFAD; KÜRESEL YUMUŞAK GÜCÜMÜZ 01.03.2023

Şimdi krizleri yönetme ve ihtiyaçları giderme vaktidir. Bu yaşanan dertler gerçekten çok ağırdır. Zaman geçtikçe yüklerin şiddeti belki de giderek daha da artacaktır. Ülkemizin bugüne kadar görmediği derinlikte ve genişlikte olan, en az ülkenin yarısına direkt dokunmuş, içtimai sonuçları olacak büyük bir sıkıntı ile karşı karşıyayız.

Son yıllarda KIZILAY’ımızın birtakım yapısal değişikliklere girdiğini hep duyar olmuştuk. Artık önemli küresel şirketler gibi daha profesyonel bir mali disiplinle, profesyonel insan kaynağı ve ticari kuralları işletmek suretiyle yeni bir yönetim şekline geçtiği ifade ediliyordu.

Belki daha geniş çevreler ile kapsamlı tartışmalar, alternatif çözüm yolları üzerine geçmişte istişareler yapılmış olsaydı, pek çok husus bugün daha kolay anlaşılabilirdi. KIZILAY, son yıllarda artan yükümlülüklerinin de yansımasıyla geçmişinden gelen klasik sistemini; sadece bağışçılardan gelen akara bağlı kalmaksızın yavaş yavaş dünyadaki diğer muadillerinin yürüttüğü şekilde bir profesyonel geçişin arayışı içindeydi.

KIZILAY’ın aslında belki de uluslararası rekabetçi ortamlara ayak uydurmak üzere iyi niyetlerle başlatmış olduğu bir çeşit yenilenme/ modernizasyon çalışmalarıydı bunlar. Yani büyük finans sistemleriyle entegre olmuş devasa bağış bütçesi sahibi kurumlarına, Batılı tabirle filantrop faaliyetler yürüten küresel “hayır kurumlarına!” benzer türde bir KIZILAY’ın oluşması muhtemelen hayal ediliyordu.

Son dönemde KIZILHAÇ teşkilatında daha etkin olmaya başlamış bir TÜRK KIZILAY’ın ister istemez her alanda daha yakın bir etkileşim içine girmesi, kendi değişim dönüşüm sürecini muhtemelen daha da hızlandırmış olabilir. KIZILHAÇ Başkan Vekilliği, daha sonra KIZILHAÇ Başkan adaylık girişimleri çerçevesinde Dr. Kerem Kınık Bey muhtemeldir ki kendi teşkilatının daha güçlü bir mali yapıya sahip olmasını ve küresel etkinliğinin çok daha etkin olması amacıyla bu çabalara girişmişti.

Zaten dünyada en büyük insani yardımları yapmış bir ülkenin, Türkiye’nin yardım kuruluşu olarak Ortadoğu’da, Asya’da, Afrika’da ve daha pek çok ülkedeki etkinliği nedeniyle bu tür değişimleri er ya da geç yapması beklenmeliydi.

Ancak, o dünyadaki çok etkin ve milyarlarca dolarlık fonları yöneten yardım teşkilatlarının bizim dünyamızdan farkının, müesses nizamın yardımlarını yapıyor görüntüsünü verirken, aslında dünyayı daha fazla sömürmeyi planladığı gerçeği de her an akılların bir köşesinde tutuluyordu. Hâlbuki medeniyetimizin temelleri; “Rıza-i Bâri”ye, mazlumun hayır duasını almaya dayanıyordu. Azı çok yapan, eksilse de tükenmeyen o engin merhamet deryamızda bereket gibi çok özel bir kavramımız hayır işlerimizin temelini oluşturmaktadır. Bu kavramı ne uluslararası yardım teşkilatları anlayabilir, ne de bizim kuruluşlarımız onlar gibi çalışabilir. Bu konuların mutlaka KIZILAY’da yeterince tartışılmış olması, asla onların dünyasına yaklaşılmaması gerektiğinin bilinmesi beklenir. Tarzımız ve üslubumuzun pek bozulmadan değişimin ve dönüşümün beklenmesi umulur. Nitekim BM, OECD, KIZILHAÇ vb. benzeri kuruluşlarla her vesile ile kurumlarımız ortak çalışmalar yürütüyor olsalar da her ülkenin kendi değer yargıları ve çalışmaları özgün olduğu bilinci ile hareket etmektedirler.

Son 20 yıllık AK PARTİ siyaset anlayışının ve insan merkezli yaklaşımlarına bakıldığında, ülkemizin insani ve kalkınma yardım faaliyetleriyle oluşturduğu diplomatik üstünlük her zaman güçlü ve zengin ülkelerin dikkatini çekmesine, gıpta etmesine hatta kıskanmasına neden olduğu görülecektir.

50 milyar dolarlık fonu yönetmiş önemli bir şirketin yöneticileri, kurumlarımızla işbirliğinde bulunma, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın 2 milyar dolarlık fonunu birlikte yönetme tekliflerinde bulunmak üzere ülkemize geldiklerinde, bazıları gibi bizler de şüphe ve temkinle yaklaşmıştık. Bir şey vermedikleri gibi bir de bin bir numara ile 100 milyon dolarlık bütçeyi bir şekilde ticaret ve yardım yöntemleri ile alma hesapları yaptıklarını anlamıştık. İlk bakışta makul ve yararlı gibi görünen pek çok masum teklifin arkasında aslında sağlam bir sömürü düzeneğinin olduğunu gördükten sonra bu tür dış desteklere karşı mesafeli olmayı ülkemiz ve kurumlarımız öğrenmiştir.

KIZILAY’ımız yeryüzünün en güçlü finans yapısı olan ve kendi akarlarını sağlayan güçlü bir teşkilat olmayı hedefledi ve buna göre kurumsal yapısını yeniden planladı diye düşünüyorum. Bunun doğru mu yoksa yanlış mı olduğunu uzmanlar belki bu afet çalışmaları bir düzene girdikten sonra yeniden değerlendireceklerdir. Belki de doğru bir tercihtir bizler işin ayrıntılarına vâkıf olamadığımız için ön yargılı davranmamalıyız, hüküm vermemeliyiz, ince ayrıntılara ve dengelere orada mesai harcayanlar kadar vâkıf olamayız.

Afet Yönetiminde Yeni Bir Koordinasyon Sistemi ve TÜRK KIZILAY

Diğer taraftan geçmiş hükümet modelinde; AFAD Başbakanlığa bağlı, Yürütmenin başı ile direkt çalışabilen, Başbakan Yardımcısı ve Müsteşarı ile eşgüdümlü olarak kararları uygulayabilen bir kuruluş iken, yeni Cumhurbaşkanlığı sisteminde tüm illerimizin valilikleri ile eşgüdümlü çalışan yeni bir idari yapı olarak İçişleri Bakanlığı’na bağlandı.

Son dönemlerde afetler olduğunda KIZILAY ve bazı sivil toplum kuruluşları AFAD’ın bünyesinde ve emrinde görev aldığı bir koordinasyon sistemi geliştirilmiş, biraz da sivillik yerine bürokratik KIZILAY görünümü oluştuğu söylemleri artmaya başlamıştı. Bu sürecin KIZILAY’ın inisiyatif alma, risk alma ve sivil inisiyatifle çözüm üretme kabiliyetlerinde biraz gerilemeye neden olduğu gözlemlenmiştir. Halbuki STK reflekslerinin ve girişimci karakterlerinin korunması, sınırları zorlayan girişkenlikleri sürekli geliştirilmesi önemlidir. (Zaten zorlu kriz sahaları bunu gerektiriyor. Ör; Somali, Myanmar, Filistin, Suriye, vb. coğrafyada KIZILAY'ın hep bu tarz özelliklerinin olması beklenmiştir.)

Belli bir bürokratik disiplin içinde KIZILAY’ın organize olmasının bazı yararları olmakla birlikte, bir sivil toplum örgütünün özerk hareket edememesi de karar ve eylemlerinde verimliliklerini azalttığı kanaati oluşturmuştur. En azından AFAD’ın koordinasyondaki görevlerine ilişkin bahane oluşturmasına da neden olabilecek bazı “atalet” tartışmaları da öne çıkarılmaya başlanmıştır.

Bir taraftan şirketleşme süreciyle, ticari gelir/gider dengelerine göre hareket eden, diğer taraftan girmiş olduğu yapısal dönüşümler neticesinde KIZILAY, yavaş yavaş kendi özerkliğini ve özgür karar alabilme kabiliyetini de yitirmeye başlamış olması gibi hususlar KIZILAY’ı hızla anlaşılamayan bir konuma itmiştir. Şahıslardan bağımsız olarak gerek AFAD’ın, gerekse KIZILAY’ın artık yeni normalleri oluşmuş durumdadır. Eskiden AFAD’a ve KIZILAY’a ait olan “AYNİ YARDIMLARIN” sevk ve idaresi görevi de Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na (pandemi döneminde) devredilmiş olması da önemli bir karar değişimidir. Muhtemelen bir devlet aklı ile belirlenmiştir. Ancak acil insani malzemelerin depolanması, tasnif edilmesi, ihtiyaç noktalarına ulaştırılması çok kapsamlı tecrübe gerektirir ve bu Aile Bakanlığından ziyade AFAD ve KIZILAY’ın tecrübesinde olan bir görevdir. KIZILAY’ın ya kendi arzusuyla, ya da dışarıdan gelen taleplerle afetlerde elindeki pek çok görevi terk etmiştir. Ancak görevlerinden azat olması, kendilerini eleştirilerden kurtarmamıştır. Arama/kurtarma faaliyetleri dahil, sahada yaşanan her sorundan vatandaşlarımız bir şekilde KIZILAY’ımızı halen sorumlu tutmaktadır. Çadırların üzerinde kırmızı hilal yerine AFAD yazısının daha çok gözüküyor olması bile bazı vatandaşlar için sorun teşkil etmiş olduğu görülmüştür.

Devletimiz İlk Andan İtibaren Seferber Oldu

Neyse ki siyasi iradenin gücü ve katkılarıyla yaşanabilecek pek çok kriz çözülmüş, eksikler hızla giderilmiş, çözümler üretilmiştir. Kar ve tipiye rağmen ilk saatlerden itibaren Cumhurbaşkanımızın ve Bakanlarının hummalı çalışmalarıyla pek çok kriz çözülmüş, akın akın binlerce resmi/gönüllü insanımız afet bölgesine en geç 48 saat içinde ulaşmış, sonraki günlerde de yurtiçi ve yurtdışından gelen grupların intikalleri devam etmiştir. Dünyada hiçbir ülkenin çıkaramayacağı sayı kadar, 350 bin kişilik devasa bir yardım ordusunu Hükümetimiz ve dolayısıyla AFAD’ımız kısa süre içinde kamu ve sivil iş birliğiyle seferber etmiştir. Bundan dolayı emeği geçen herkes her türlü teşekkürü (siyasi iradenin gücü ve desteğiyle) hak etmektedir.

 

Ad

Hiç tartışmasız, ne kadar çok eksiklerin olduğu iddia edilse de, böylesi devasa bir ağır yükün getirdiği sorunlarla mücadelede devletimiz çok büyük bir başarı sağlamıştır. Bir anlamda Cumhurbaşkanımızın bizzat vaziyet ettiği bu korkunç afette, devlet aklının tecelli ettiği AFAD kriz yönetim merkezinde Cumhurbaşkanı Yardımcımızın riyasetinde, Bakanlarımızın talimatları ve AFAD Başkanı ve ekipleriyle diğer tüm çalışma gruplarının, resmi ve sivil kadroların yürütmekte olduğu yoğun çalışmalarla, tüm ihtiyaçların karşılanması için her Bakanlığımızın imkân ve kapasitesi sonuna kadar kullanılmıştır. Devletimiz en üst düzeyde yapılabilecek koordinasyonu sağlamış; resmi, askeri, sivil, özel şirketler, kısacası yerli yabancı tüm kanallardan afet bölgesine her türlü insan kaynağı ve araç gereci seferber etmiştir.

Gelinen son kertede gördüğümüz odur ki KIZILAY herhangi bir afet durumu hâsıl olduğunda AFAD’ın afet yönetim koordinasyon sisteminde hızlıca yerini almakta ve ağırlıklı olarak beslenmeyle ilgili faaliyetlerin sorumluluğunu yürütmektedir. Ne çadır kurma, ne konteyner bulma, ne de arama kurtarma ile ilgili direkt bir sorumluluğu kalmamış durumdadır. Sadece bağışçılardan bir talep gelirse onları isteklerine göre yerine getirmekte olup, bunun haricinde elindeki kaynaklar çerçevesinde sadece çorba / yemek pişirip, ya da başkalarına pişirtip dağıtıldıktan sonra toplam istatistiki bilgileri AFAD koordinasyon merkezine rapor etmekte olduğuna şahit olduk, biraz da şaşırdık. Birkaç yılda yardımlar sistemimizin biraz değişmiş olduğunu gözlemledik. Acizane fikrimiz, bu hususun bir kez daha masaya yatırılması yönündedir. Koskoca TÜRK KIZILAY’ın tarihi ve kültürel kimliği korunmalı ve sadece “beslenme” problemlerine indirgenmemeli. Gerekiyorsa tüm ticari faaliyetleri devredip kamu kaynağından da yararlanabilecek bir mali yapıya kavuşması dahil her türlü alternatifi yeniden değerlendirmesinde yarar vardır.

Belki KIZILAY için alınan kararlar düne kadar doğru idi. Ancak her türlü karar yenilenebilir, ihtiyaçlar değiştikçe sorgulanabilir. Pandemi sonrasında dünyada yaşanan o küresel büyüklükteki salgınlarla mücadele sonrası elde edilen tecrübeleri dikkate alarak pek çok devlet kendi sistemlerini yeniden sorguladı ve değişimlere gitti.

Bu yaşanan deprem fırtınaları nedeniyle sadece Türkiye’de değil tüm dünyada depremlere, afetlere ve yardımlara ilişkin yöntem ve icraat konularında artık çok daha kapsamlı değişimlere gitmesi beklenmeli.

Kriz Merkezi 04:17'den Bu Yana Aktif

Üç haftayı aşkın bir süredir AFAD ile çok yakın çalışmaktayız. İlk saatlerden itibaren AFAD afet ve acil durum yönetimi merkezinde Bakanlığımızı temsilen diğer bakanlıkların Bakan Yardımcıları ile birlikte vazifemizin başına geçtik.

Ad

Sabah saat 04.17’de yaşanan depremler sonrasında Bakanlarımızın bizleri hızla talimatlandırmaları ile AFAD’da Acil Durum Merkezinde başladığımız nöbetlerimiz esnasında acı haberleri akmaya başlamıştı. İlk 3-4 gün nerede ise hiç denecek kadar az bir uykuyla o büyük savaşın ortasında devlet büyüklerimizle birlikte kendimizi buluvermiştik.  Orada olmanın sağladığı imkanlarla sahalardan gelen talepleri bire bir masadaki yetkilisine hızlıca iletme ve birebir takibini yapma imkanlarını değerlendirdik. Zaman zaman alternatiflerin üretilmesine icrai olmasa da fikri katkılar verdik. Sahalarda acı çeken deprem mağdurlarına ve onlara kan-ter içinde yardım eden gruplara dua ettik, onlarına zorluklarının sıkıntılarını yüreğimizde hissettik, onlara destek veren buradaki merkez kadrolarına moral vermeye çalıştık. O on gün gerçekten acıların zirvede olduğu bir dönemdi.

İlk günler arama kurtarma, doktor, sağlık personeli, ilaç vb. ihtiyaçların trafiği takip edilirken, sonraki günler ise maalesef; kaç ceset torbası, kaç tabut nereye gidecek, kefenleme işlemleri, savcıların, adli tıp uzmanların cenaze fotoğraflama, parmak izi, saç örneği alma; marangozlara daha fazla tabut üretme, cenaze araba sayılarını artırma talimatları gibi pek çok acı veren ve zorlu hazırlıkların yapıldığı gündem maddelerine şahit olduk. Hükümetin her Bakanlığı, kritik kurumları Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın Başkanlığında bütün süreçleri en detaylı şekilde AFAD’da ve sahada görev yapan Bakanlar, Bakan Yardımcıları, üst düzey bürokratları ve her biri kendi dalında uzmanlaşmış yüzlerce çalışma gruplarıyla takip edip edildi. Afet bölgelerindeki Valilerimizin takviye edilmesi amacıyla sahalara diğer illerden gelen Valiler ve kadrolar ile bölgenin tamamında bir devletin seferber edebileceği imkânlarının çok ötesine geçecek şekilde sahalara hâkim olunmaya çalışılmıştır.

Şimdilerde halen AFAD’da bir yoğunluk yaşanmaya devam ediyor olsa da, bizler yavaş yavaş yeni arkadaşlarımızın da ekibe dâhil olmasıyla, kendi aramızda Bakanlıklarımızın temsilcileriyle, bürokratlarıyla, nöbet usulü 7/24 olarak Cumhurbaşkanı Yardımcımızın ve Bakanlarımızın emrinde çalışmaya devam ediyoruz.

Şimdi Konuşma Değil, Çalışma Zamanı

Konuşmak, eleştirmek en kolay iştir ama şu an iş yapana dayak atma zamanı değildir. Daha yeni 45 bine yakın cenazemiz kaldırıldı. Acılar çok taze, gözler hala yaşlı. Yaraları kaşımak hiç kimseye yarar getirmiyor. Yardıma gidenler sürekli artçı sallantılardan, hasta/cenaze nakillerinden, enkaz kaldırmalardan, bin bir çeşit zorluk ve acıdan, ne uyuyabildiler, ne de doğru dürüst yemek yiyebildiler. Oralarda canhıraş çalışan, ter akıtan herkes gerçekten çok mübarek ve güzel insanlardır. Onlar devletimizin ve milletimizin yükünlerini almaktalar. Çalışan, görev yapan hiçbir kardeşimizi gereksiz bir şekilde incitmemeli, yormamalı.

İnşallah bu günler bir geçsin, masaya her şey yatırılır, meseleler tartışılır, her eksik gedik ne varsa çözülür, hakkaniyetle halledilir.

Zaten siyasi iradenin gücü ve takibi ile şahıslar ve kurumlar hata etseler bile arkadan hemen müdahale edip eksikleri gideriyor, değiştirilebilecek yanlışları suhuletle ya da kararlı talimatlarla, ama bir şeklide çöze çöze ilerliyor. OHAL ile zaten Hükümet ve Valilerimiz kararları ihtiyaca göre alabilecek, kurumların tüm boşluklarını doldurabilecek konumdadır.

Ne AFAD, ne de TÜRK KIZILAY bu acımasız saldırıları hak etmiyor (Kişisel bazı hatalar ya da iletişim zorluklarında oluşan kızgınlar olsa bile). Yıllardır gururla icraatlarını takip ettiğimiz bu güzide kuruluşları birkaç eksik ya da hata gibi gözüken ama belki de gerçekte hata bile olmayan meseleler ile yıpratmamalı, çalışanların, profesyonellerin binlerce gönüllünün kalpleri kırılmamalı, dikkatleri dağıtılmamalı.

Şimdi krizleri yönetme ve ihtiyaçları giderme vaktidir. Bu yaşanan dertler gerçekten çok ağırdır. Günler, aylar geçtikçe Devletimizin ve milletimizin omuzlarındaki yükün ağırlığı daha da artabilir. Ülkemizin bugüne kadar görmediği derinlikte ve genişlikte olan, en az ülkenin yarısına direkt dokunmuş, içtimai sonuçları olacak büyük bir sıkıntı ile karşı karşıyayız.

Depremin üçüncü haftasını tamamlarken artık eksilere değil, artılara odaklanma vaktidir şimdi. Nasıl olsa acil insani ihtiyaçlar büyük oranda çözüldü. Ama esas zor işler şimdi başlıyor, sürdürülebilir-kalıcı çözüm ihtiyaçları, bölgenin yeniden imarı ve ihyası, kalkınması, eğitim hayatının başlaması, fabrikaların dükkanların açılması, istihdam kayıplarının ve buna bağlı göçlerin engellenmesi gibi daha pek çok kritik konu birer birer önümüze gelecek/geliyor. Hükümet hızlıca büyük bir atılıma girişti. Hiçbir devletin bu kadar sürede toparlanıp büyük bir hamle yapması mümkün değilken, Cumhurbaşkanımız o devasa afet bölgesini şantiye alanına çevirdi bile.

Sanki büyük bir dünya savaşından çıkmış Avrupa ülkesi Almanya, Benelüks Devletleri vs. misali, Türkiye’nin en önemli gıda deposu ve sınai üretim havzası olan o 150 Bin Km karelik bölgeyi yeniden, hatta eskisinden çok daha etkili şekilde dünyanın rekabetçi ortamına kazandırma vaktidir.

Allah devletimize zeval vermesin, Cumhurbaşkanımıza ve çalışmalara karınca kararınca destek olan herkese güç versin, bereketli kılsın inşallah. Onun inayeti ile, iyi bir milli dayanışma ile ve güçlü bir siyasi liderlikle tüm bunların üstesinden gelebilecek çok güçlü bir Devletimiz var, Hamd ile…