“TÜRKİYE, DIŞ YARDIMLARDA AHLÂKİ BİR DURUŞ SERGİLİYOR” 07.06.2015

TİKA, dünyanın 140 ülkesinde Türkiye’nin bayrağını dalgalandırarak, yılda yaklaşık 2 bin projeyi hayata geçiriyor.Dünyada ahlaki bir duruş olmuş olsa idi: Türkiye’nin bakış açısıyla bakılmış olsaydı, geçmişten bugüne pek çok devlet aslında yardım almayı bırakmış, başkalarına yardım edebilir bir konuma gelirdi.

DİRİLİŞ POSTASI / 7 Haziran 2015 /ÖMER ÇETRES

http://eski.dirilispostasi.com/turkiye-dis-yardimlarda-ahlaki-bir-durus-sergiliyor/

Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) son yıllarda yaptığı faaliyetlerle, projelerle isminden çokça söz ettirmeye başladı. TİKA’nın kuruluş amacı ve yaptıkları çalışmaları bize anlatır mısınız?

TİKA’yı Diriliş Postası’na anlatmak kolay değil, çünkü TİKA Diriliş Postası’nın ruhunu taşıyor. Aslında Diriliş Postası’nı okuyanlar, TİKA’yı yönlendiren, destekleyen bir dünya görüşüne sahip. TİKA bizim Anadolu’dan dünyaya yayılan sevginin, paylaşımın bir adıdır aslında. 1992 yılında SSCB’nin dağılmasıyla birlikte kurulan Türk Cumhuriyetleri’ne yardım elini uzatmak amacıyla kurulan bir kurumdur. Rahmetli Turgut Özal’ın Orta Asya’yı ziyaretinden sonra kurulan bir teşkilattır. Tabii TİKA son 10 yılda çok farklı bir sürece girdi. Geniş bir coğrafyada çalışmalar yapıldı. Ağırlıklı olarak herhangi bir çıkar gözetmeksizin, herhangi bir iç siyasete müdahale etmeden ahlaki bir duruşla elindeki imkânları paylaşmak, o ülkelerin gelişmesine, kalkındırılmasına destek olup, sömürülmesine karşı da bir direnç oluşturulmasına yönelik çalışmalar yapmaktadır. Çünkü herhangi bir ülkenin sürekli yardım alıyor olması aslında çok sağlıklı değildir. Dünyada ahlaki bir duruş olmuş olsa idi, geçmişten bugüne pek çok devlet aslında yardım almayı bırakmış, başkalarına yardım edebilir konuma gelirdi. Dolayısıyla yeni nesillerin ekonomik imkânları kullanabilmeleri kendi devletlerini, kendi kapasitelerini artırabilmeleri yönünde TİKA bu ülkelere sürdürülebilir kalkınma yardımları yapmaktadır.

TİKA’nın son yıllarda projelerinin ve yardımlarının artmasındaki en büyük sebep nedir?
2001 Şubat krizini özel sektörde geçirdim, firma yöneticisiydim. O günlerde neler yaşadığımızı çok iyi biliyorum. 2001’den 2005’e kadar Türkiye adım adım bir tedavi süreci yaşadı. Mali disiplin sağlandı. Ticarette büyümeler gelişmeler sağlandı. Bugün bakıldığında artık ekonomimiz en az üç buçuk misli büyümüş. İhracatımız arttı. Dünyanın 17’nci büyük ekonomisi durumuna gelmişiz. Biz artık bir şeyler kazanıyoruz ki, bunu başkalarıyla da paylaşıyoruz. Zenginleşirseniz yurt dışına açılabilirsiniz. 2000’li yılların başında Türkiye’nin dışarıya yardımı yok denecek kadar azdı. Krediler, borçlar, yardımlar alan bir ülke olarak dışarıya verdiğimiz sembolik 40-50 milyon dolar vardı. Bunun bir kısmını TİKA veya başka kurumlar kullanırdı. Ama bugün geldiğimiz noktada sadece devletimizin yaptığı yardım 3.5 milyar dolara ulaştı. Özel sektör, vakıf, STK’larda 1 milyar dolara yakın dışarıya yardımlarda bulunuyor. Ekonomik refah arttıkça dış yardımlarınız artıyor.

“Artık Balkanlara iftar çadırları kurmaya gerek yok”

Türkiye artık 15 yıl öncesinin Türkiye’si değil. Balkanlara gidip iftar çadırları kurmaya gerek yok. Bosna’ya gidiyorsanız, daha kalıcı daha etkin projelerin yapılmasını biz STK’lara söylüyor ve teşvik ediyoruz. Yani o zamanın Türkiye’sinin imkânları oydu. Ramazan yardımları yapılabiliyordu, bir şekilde desteklenebiliyordu. Yardım alan bir ülke, borç vererek iç siyasetine müdahale edilmek istenen bir yardım anlayışını biz hep gördük. Bu nedenle, biz yurt dışına giderken, karşı tarafı rencide etmeden, ahlaksızlık algılanabilecek hiçbir yaklaşıma girmeden, zerafetli bir duruşla siyasetin ve diplomasinin gereğini yapmaya çalışıyoruz.

Diğer gelişmiş ülkelerin yardım kuruluşları ile TİKA’yı mukayese ettiğimiz zaman, TİKA’nın farkı nedir?

Siz şöyle bir gayeyle giderseniz, ‘ben geliyorum size yol yapacağım, alt yapı yapacağım, enerji yapacağım. Karşılığında petrolünüzün şu kadarını alırım veya ormanınızı ben kapatacağım veya altın-elmas madenlerinizi işleteceğim, yani bir verip 10 alacağım’ pazarlığını yaparsanız bu bir yardım değildir. Oradaki sıkışmışlığın, dara girmiş bir ülkenin fırsatlarından istifade etmedir. Buna benzer tezgâhların, oyunların döndüğü bir dünya ile karşı karşıyayız. Türkiye, buralarda her zaman farklılığını net bir şekilde ortaya koyuyor. Gerçekten Afrika’ya giderken bu tür hesaplarla gitmiyor. Mesela Türkiye açlığın, sefaletin kol gezdiği, savaşların bitap bıraktığı Somali’ye gidiyor. Bir devletin geleceği değiştirilmiş oldu tabiri caizse. Birçok yardım kuruluşuyla toplantılarımız, projelerimiz var, birlikte çalışıyoruz, ama çok şükür bizim geçmişten, tarihimizden gelen, vakıf kültürümüzden, paylaşma kültürümüzden kaynaklanan bir ahlaki duruşumuz var.

TİKA olarak daha çok ne tür projelere ağırlık veriyorsunuz?

Artık yılda 2 binin üzerinde proje yapıyoruz. Her sene yeni restorasyon projeleri başlatıyoruz. Kimileri bitiyor, kimileri yeni başlıyor. Restorasyondan kastımız sadece gerçek eserlerimiz değil. Biz aynı zamanda tarihi mirasımızı restore ederken, o tarihten gelen kültürün de devamına yönelik çalışmalar yapıyoruz. Mesela Makedonya’nın Ohri kentindeki 400 yıllık bir dergâhı restore ederken, o dergâhta yüz yıllardır devam ede gelen kahve pişirme seremonisinin de devam etmesi veya oradaki insanların ekonomik olarak da desteklenmesi için sosyal sorumluluk projeleri hayata geçiriyoruz. Yine bunlara benzer kültürel etkinlikler, eğitim çalışmaları, sanatla alakalı pek çok çalışmalarımız var. Son 10 yılda 15 binin üzerinde küçüklü büyüklü proje yaptık. Eğitimden sağlığa, sulama işlerinden, tarım, hayvancılık, turizm alanında projeleri hayata geçiriyoruz. Her yıl 3 bin civarında yöneticiyi Türkiye’ye getiriyoruz veya bizim uzmanlarımız oralara giderek kapasite eğitim çalışmaları yapıyor.
140 ülkede Türkiye’nin bayrağı TİKA aracılığıyla dalgalanıyor. Gittiğimiz her ülkeyle köprüler kuruluyor. Türkiye’nin yerini bugüne kadar bilmeyen o kadar devletler vardı ki, ancak şimdi bu ülkelerin yöneticileri yaptığımız yardımlardan ve verdiğimiz desteklerden dolayı Türkiye’ye gelip teşekkürlerini sunuyor. Öyle bir noktadayız ki ‘şurada bir sıkıntı var TİKA buraya neden el atmadı’ yönünde bize sosyal medyadan, Twitter üzerinden fotoğraf gönderiliyor. Bugün pek çok devlette ‘kardeşim ben bu parayı veriyorum, ama sen benim vergilerimle bana hizmet edeceksin, neden başkasına yardım ediyorsun’ anlayışı var, ancak bizde ise tam tersi, biz daha bunu nasıl arttırabiliriz şeklinde bir milli duyarlılık var. Bu durum dünya devleti olduğunuzun en önemli kanıtlarından birisidir. Ayrıca paylaşma kültürümüz var. Yani Anadolu insanımız ne kadar fakir olursa olsun, yedirdikçe, içirdikçe mutlu olan bir yapıya sahip. Bunun haricinde tabi, pek çok coğrafyadan haksız bir şekilde ayrılmak zorunda kaldık. Şimdi büyük bir umutla, büyük bir heyecanla birlikte olma arzusuyla gittiğimiz yerler oluyor. Filistin’e, Gazze’ye, Ramallah’a, Saraybosna’ya giderken herhangi bir yere gidiyor gibi gitmiyoruz. Evinizin bir parçası gibi. Bizim gönlümüzün coğrafyası çok çok daha geniştir. Biz hegemonik mantıkla değil, daha çok duygusallıkla, manevi olarak yakınlıkla bu coğrafyalara gidiyoruz. Bence iki asırdır, üç asırdır yaşanan acıların ardından ilk defa ülkemiz Asya’ya, Kafkasya’ya, Balkanlar’a, Afrika’ya, Latin Amerika’ya uzanabilecek bir iklimi yakaladı.

TİKA projeleri kapsamında birçok yere gittiniz, sizi en çok etkileyen projeniz nedir?
Çok geniş coğrafyada çalıştığımız için aslında her birine yüreğimizi bırakıp dönüyoruz. Özellikle yaşamın zor olduğu yerlerdeki insanların mutluluğu beni etkiliyor. 2 yıl önce İsveç’te bir toplantı vardı. Dünyanın en yüksek refahına sahip bir ülke burası. Mükemmel bir altyapı, modern bir dünya, 2-3 gün sonra buradan çıkıp dünyanın en fakir ülkesi Nijer’e gittiğimde, Niamey’de bir binanın çatı katından etrafını seyrederken akşam ezanı okunuyordu. Bir anne evin avlusunda çalıyı çırpıyı toplamış, ekmek pişirecek ve etrafında çocuklarının mutluluğuna tanık oldum. Oradaki insanların mutluluğunu, sevecen halini görünce ister istemez, İsveç’le mukayese ettim. Kafeler, restoranlar, şehirleşmiş ancak kapitalizmin getirmiş olduğu vahşi ve ruhsuz bir hayatın zorlukları, bir de buradaki mütevazılık…

Bazı mihraklar tarafından TİKA eleştiriliyor. Örneğin Kosova’da yaptığınız projelerle ilgili ithamlar olmuştu. Bu eleştirilerin gerekçesi nedir?

Bu tabi gerçekten çok acı ve vahim bir durum. Biz bu yapılanların ne olduğunu belki çok iyi anlayamayabiliriz. Ama yurtdışına çıkıp da yapılan saldırıların ihanetin büyüklüğünü görünce gerçekten ülkemiz adına çok büyük üzüntü duyuyoruz. Yıllarca güçlü siyasilerin yanına yanaşıp, ondanmış gibi gözükerek birçok noktada prestijli pozisyon yakalayan ve adına cemaat denen bir örgütten bahsediyoruz. Bunlara Türkiye’den dolayı araziler verildi, imkânlar tanındı, siyasiler çocuklarını bu okullara gönderdi, faaliyetlerine izin verildi. Şimdi gelinen noktada ‘bunlar madem size düşmanlık yapıyor, sizin düşmanınız bizim de düşmanımızdır’ şeklinde bir ülkeler topluluğuyla karşı karşıyayız. Ancak bunların yapmış olduğu, özellikle yabancı dildeki makalelerinde, köşe yazılarında, yalan ve iftira dolu haberlerinde sistematik bir şekilde ülkemizin oradaki itibarını düşürecek bir saldırıyla karşı karşıyayız. Örneğin Uganda’da bir Ugandalı vatandaş, Türk bayrağını sözde Ermeni soykırımı iddialarına karşı dalgalandırmak istiyor, bunlar hayır diyor. İşte böyle milli duyguları yok olmuş, ahlaksızca, tamamen devletin çökmesi için, zarar görmesi için uğraşan bir mekanizma var. Bunu herkes görüyor, diğer devletler de bunlara karşı tedbirler almaya başladı.

Teşkilat olarak da biz mümkün olduğunca gidilen bölgelerdeki boşlukların doldurulması yönünde çalışmalar yapıyoruz. Gittiğimiz ülkelerin okullarını kurarken, talep etmeleri halinde öğretmen de veriyoruz. Onlar orada yardım yapıyormuş gibi gözüküyor, ancak bunun böyle olmadığını artık oradaki ülkeler de görmeye başladı. Bunu fark etmemizin getirmiş olduğu bir saldırganlık var. STK’lar kuruyorlar, iş adamları dernekleri kuruyorlar, ancak ortada iş adamı falan yok. Okullarının da görüntüden ibaret olduğu, bir takım elitist yaklaşımlarla bakanların, milletvekillerinin, ülkeyi yönetenlerin çocuklarıyla ilgilendikleri, diğer insanlar umurlarında olmadığı ortaya çıktı. Biz de o ülkelerin yanlışlıklara düşmemesi kapsamında TİKA olarak vatandaşlık görevimizi yapıyoruz.

Kosova’da destek olduğumuz sivil toplum kuruluşlarıyla ilgili yalan yanlış haber yapıp ‘Türkiye IŞİD’e destek oluyor’ diye Türkiye’ye haber geçmek ahlaksızlığın zirvesidir. Bu kadar fitne fücur kabul edilemez.